Her toplumun bir edebiyatı ve o edebiyata özel bazı türleri vardır. Türk yazarların kaleminden çıkmış romanlar ve hikayeler, hepimizi benzersiz yolculuklara sürükler. Bir de Türk şairlerin kaleminden çıkmış şiirler vardır. Bu şiirler uzun yolculuklar sunmazlar. Bu şiirler işten, okuldan eve dönerken başımızı otobüs camına yasladığımız ve sonu gelmez hayallere daldığımız o kısa ama derin yolculuklardır.
Türk şairlerden bahsetmek elbette zor bir konu çünkü şimdi saymaya başlasak yalnızca adları bile ciltlerce kitap olur. Şiirlerin bahsetmek ise koca bir kütüphaneyi doldurur. Sizin için Türk şairlerin kaleminden çıkmış en iyi şiirlerden bazılarını listeledik. Bu şiirleri okuyun ama yalnızca bu şiirleri okumakla kalmayın; üstüne düşünün, şairlerini araştırın, diğer şiirlerini keşfedin ve kim bilir, sonunda kendi şiirinizi yazın.
Türk şairlerin en iyi aşk şiirleri:
Unutamadığım – Ahmed Arif Galata Kantosu – Ece Ayhan Sevgi Duvarı – Can Yücel Seni Saklayacağım – Özdemir Asaf Asansör – Sunay Akın Böyle Bir Sevmek – Atilla İlhan Kuş Ölümleri – Ahmet Telli Üşür Ölüm Bile – Ülkü Tamer Üvercinka – Cemal Süreya Yad – Turgut Uyar Seni Düşünmek – Nazım Hikmet Ran
Kaçınılmazı anlamak: Unutamadığım – Ahmed Arif
Açardın, Yalnızlığımda Mavi ve yeşil, Açardın. Tavşan kanı, kınalı – berrak. Yenerdim acıları, kahpelikleri… Gitmek, Gözlerinde gitmek sürgüne. Yatmak, Gözlerinde yatmak zindanı Gözlerin hani? “To be or not to be” değil. “Cogito ergo sum” hiç değil… Asıl iş, anlamak kaçınılmaz’ı, Durdurulmaz çığı Sonsuz akımı. İçmek, Gözlerinde içmek ayışığını. Varmak, Gözlerinde varmak can tılsımına. Gözlerin hani? Canımın gizlisinde bir can idin ki Kan değil sevdamız akardı geceye, Sıktıkça cellad, Kemendi… Duymak, Gözlerinde duymak üç – ağaçları Susmak, Gözlerinde susmak, Ustura gibi… Gözlerin hani?
Alışılmadık bir aşk öyküsü: Galata Kantosu – Ece Ayhan
Benim hiç Çin’de bir ablam olmadı Hiç çiçekçi dükkânım İvan Milinski Üç Galata gecesi Ceneviz kerhânesinde Boyalı kunduralarıma büyük erkekliğime baktı kaldı Dişleri kâmilen altın dövülmüş bir kadının yüzü Peki bu Güzel Avratotu da kim yahu? Oldum olası ayakta bira içiyor Galiba yine yüz kişi ütülemiş kayıkta kızcağızı Biliyorsun işte bira içerken vergi vermek gücüme gidiyor arkadaş Hem ne demeye o Güllü Agop ukalâsı otobüs paramı çekecekmiş Eve gitmek istemiyorum pazarlık ederiz hamamda yatarız Ulan git şimdi milli gelirden söz açma bana defol bas git yıkıl Mübeccel Mübeccel ben ben olayım da seni hiç anlamayayım ha N’olur uzat bacaklarını Galata’dan denizlere uzat uzat da Zırlamadan anlat on ikisi de deli olan kardeşlerini Mübeccel Anlat kimlerin yüreğinde Kız Kulesi gibi grev çivileri var Kimler boş sarnıçlara iğilmiş ha bağırır ha bağırır Sen kahırlanma bana gözlerim Çin’de benim çiçek bahçelerine kaçmış Benim hiç Çin’de bir ablam olmamış hiç çiçekçi dükkânımolmamış Geceleri Galata’da gülerken bacaklarımız uzamış alıştık artık ölüme Diyeceğim şu İvan Milinski: ölüm için ayırdık geceleri gülerken Galata’da
Yalnızlığa şair dokunuşu: Sevgi Duvarı – Can Yücel
sen miydin o yalnızlığım mıydı yoksa kör karanlıkta açardık paslı gözlerimizi dilimizde akşamdan kalma bir küfür salonlar piyasalar sanat sevicileri derdim günüm insan içine çıkarmaktı seni yakanda bir amonyak çiçeği yalnızlığım benim sidikli kontesim ne kadar rezil olursak o kadar iyi kumkapı meyhanelerine dadandık önümüzde altınbaş altın zincir fasulye pilakisi aramızda görevliler ekipler hızır paşalar sabahları açıklarda bulurlardı leşimi öyle sıcaktı ki çöpçülerin elleri çöpçülerin elleriyle okşardın beni yalnızlığım benim süpürge saçlım ne kadar kötü kokarsak o kadar iyi baktım gökte bir kırmızı bir uçak bol çelik bol yıldız bol insan bir gece sevgi duvarını aştık düştüğüm yer öyle açık seçik ki başucumda bir sen varsın bir de evren saymıyorum ölüp ölüp dirilttiklerimi yalnızlığım benim çoğul türkülerim ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi
En değerli olan, gizli kalandır: Seni Saklayacağım – Özdemir Asaf
Seni saklayacağım inan Yazdıklarımda, çizdiklerimde, Şarkılarımda, sözlerimde. Sen kalacaksın kimse bilmeyecek Ve kimseler görmeyecek seni, Yaşayacaksın gözlerimde. Sen göreceksin, duyacaksın Parıldayan bir sevi sıcaklığı, Uyuyacak, uyanacaksın. Bakacaksın, benzemiyor Gelen günler geçenlere, Dalacaksın. Bir seviyi anlamak Bir yaşam harcamaktır, Harcayacaksın. Seni yaşayacağım, anlatılmaz, Yaşayacağım gözlerimde; Gözlerimde saklayacağım. Bir gün, tam anlatmaya.. Bakacaksın, Gözlerimi kapayacağım.. Anlayacaksın.
Bir sıkışma halidir aşk: Asansör – Sunay Akın
Telefon santralleri beni sana bağlar sevgilim nükleer santraller ölüme gökyüzünün nerede olduğunu soran bir vapur dumanına yanıt veremiyor hiç kimse Çocuğunu asma köprüde sallayan bir annedir İstanbul ki onun içi süt dolu biberonudur Kız Kulesi soğusun diye suya tutulan Ne kalem kılıçtan ne kılıç kalemden üstün olsun öğrensinler birlikte yaşamayı örneğin kalem aşk şiirleri yazsın ve köreldikçe kılıç yontsun Yalnız kaldığımız an da bile alırız insan kokusunu ıssız adasında üstünden atamamıştır Robinson yaptığı ilk mastürbasyonda yakalanma korkusunu Kendi boşluğuna asılı birer asansörüz aslında ve ben elimde taze bir karanfil sıkışıp kaldım iki katın arasında
Geçmiş, her zaman geçmemiştir: Böyle Bir Sevmek – Atilla İlhan
ne kadınlar sevdim zaten yoktular yağmur giyerlerdi sonbaharla bir azıcık okşasam sanki çocuktular bıraksam korkudan gözleri sislenir ne kadınlar sevdim zaten yoktular böyle bir sevmek görülmemiştir hayır sanmayın ki beni unuttular hâlâ arasıra mektupları gelir gerçek değildiler birer umuttular eski bir şarkı belki bir şiir ne kadınlar sevdim zaten yoktular böyle bir sevmek görülmemiştir yalnızlıklarımda elimden tuttular uzak fısıltıları içimi ürpertir sanki gökyüzünde bir buluttular nereye kayboldular şimdi kimbilir ne kadınlar sevdim zaten yoktular böyle bir sevmek görülmemiştir
Silikleşmiş anılar: Kuş Ölümleri – Ahmet Telli
Gittikçe yalnızlaşıyorum bir sen varsın karşılığı olmayan sorular düşüyor aklıma ve kuşların intihar tasarısından söz ediliyor kentte soğuyan ellerinde kalıyorum bir kırlangıç gibi Ellerin bir mecnun yurdu, upuzun bir sessizlik birlikte okuduğumuz kitaplar kadar sımsıcak Biz bu kitapları ne zaman okuduk ve niçin her satırını çizip notlar düştük kıyılarına Dünya upuzun bir çöl sanki, bir buzul kütlesi karşılık bulamıyorsun aklıma düşen sorulara ve düşüşüp duruyor kırlangıçlar, üşüyorum bir yolcu hüznüyle geçip gidiyor ömrümüz Sesine bir esmerlik düşüyor parçalanıyor yüzün kayıp gidiyor parmaklarımın arasından bir aşkı anlatmak için seçtiğim sözcükler Hep yanlış numaralar düşüyor telefonlarda kaçırıyor korkulu bakışlarını eski tanıdıklar Bir sen varsın kurtulursam bu aşkla kurtulurum Gülüşü süt mavisi insanlar vardı/ neredeler şimdi çoğunun adını unuttum çoğunun kimliğinde kazınmış adresler Nevin canına kıydı geçen gün, şiir gibi bir kızdı bilirsin Öner enfarktüs geçirmiş içerde, kesik kesik öksürürdü eskiden Ayşe ise acemi bir sokak yosması artık Üşüyorum, ama sen anılarla sarma beni ve anlat yalnızlığımızı Bu kent kuşların intiharını umursamıyor artık ve göğsüm buz kesmiş bu üşüten yalnızlıkta Birlikte çay içtiğimiz sokaklarda yürüdüğümüz o süt mavisi gülüşler güz solgunluğunda şimdi unuttum çoğunun adını çoğu voltalarda yıllardır nasıl da sessiz yaşanıyor gürültüler ortasında Bir daha hiç öpüşmeyecek Gülçin o çok sevdiği porselen fincanla çay içemeyecek uzatamayacak saçlarını sevgilisinin istediği gibi gittikçe yalnızlaşıyorum, üşüyorum, unuttum sanıyordum yazılsa destan olacak bir aşkın serüveni şiirimde bir dipnot olacak şimdilik
Bazen bir başka: Üşür Ölüm Bile – Ülkü Tamer
Bir ormanda tutup onu Bağladılar ağaca Yumdu sanki uyur gibi Gözlerini usulca Bir soğuk yel eser Üşür ölüm bile Anlatır akan kanı Beyaz sesiyle Diz çöktüler karşısında Sonra ateş ettiler Parçalanan yüreğine Yuva kurdu mermiler Bir soğuk yel eser Üşür ölüm bile Anlatır akan kanı Beyaz sesiyle Gelip kondu bir güvercin Ellerine o gece Kırmızı bir çelenk oldu Bileğinde kelepçe Bir soğuk yel eser Üşür ölüm bile Anlatır akan kanı Beyaz sesiyle
Sınırların olmadığı bir aşk: Üvercinka – Cemal Süreya
Böylece bir kere daha boynunlayız sayılı yerlerinden En uzun boynun bu senin dayanmaya ya da umudu kesmemeye Laleli’den dünyaya doğru giden bir tramvaydayız Birden nasıl oluyor sen yüreğimi elliyorsun Ama nasıl oluyor sen yüreğimi eller ellemez Sevişmek bir kere daha yürürlüğe giriyor Bütün kara parçalarında Afrika dahil Aydınca düşünmeyi iyi biliyorsun eksik olma Yatakta yatmayı bildiğin kadar Sayın Tanrıya kalsa seninle yatmak günah daha neler Boşunaymış gibi bunca uzaması saçlarının Ben böyle canlı saç görmedim ömrümde Her telinin içinde ayrı bir kalp çarpıyor Bütün kara parçaları için Afrika dahil Senin bir havan var beni asıl saran o Onunla daha bir değere biniyor soluk almak Sabahları acıktığı için haklı Gününü kazanıp kurtardı diye güzel Birçok çiçek adları gibi güzel En tanınmış kırmızılarla açan Bütün kara parçalarında Afrika dahil Birlikte mısralar düşünüyoruz ama iyi ama kötü Boynun diyorum boynunu benim kadar kimse değerlendiremez Bir mısra daha söylesek sanki her şey düzelecek İki adım daha atmıyoruz bizi tutuyorlar Böylece bizi bir kere daha tutup kurşuna diziyorlar Zaten bizi her gün sabahtan akşama kadar kurşuna diziyorlar Bütün kara parçalarında Afrika dahil Burda senin cesaretinden laf açmanın tam da sırası Kalabalık caddelerde hürlüğün şarkısına katılırkenki Padişah gibi cesaretti o alımlı değme kadında yok Aklıma kadeh tutuşların geliyor Çiçek Pasajı’nda akşam üstleri Asıl yoksulluk ondan sonra başlıyor Bütün kara parçalarında Afrika hariç değil
Çocukluktan esen bir rüzgar: Yad – Turgut Uyar
Güzel günlerim vardı yağmurlarla ıslanan, Ve güzel gecelerim masallarla dopdolu. Her şey, her şey güzeldi, gözyaşı, dünya, zaman, Böğürtlen topladığım ıssız, tozlu köy yolu, Güzel günlerim vardı yağmurlarla ıslanan. Ufacık korumuzda dolaşırdım korkuyla, Ve Allahı arardım serçe yuvalarında, Bulamayınca dua yollardım akan suyla, Göğü bulutlar saran bahar havalarında, Dolaşırdım ufacık korumuzda korkuyla. Seyrederdim göklerde her gün büyüyen ayı. Ve kale duvarından yıkık mezarlıkları, Bana korkunç bir devi hatırlatan kayayı. Ve annemin taktığı mavi nazarlıkları, Seyrederdim göklerde her gün büyüyen ayı. Odanın ortasında yanan petrol lâmbası, Ve bazan şimşeklerle aydınlanan geceler. Bacamızın üstünde duran leylek yuvası, Ne güzeldi ne güzel masallar, bilmeceler. Odanın ortasında yanan petrol lâmbası. Neş’elerim geride kaldı eski günlerde, Güzel günlerim vardı yağmurlarla ıslanan, O doğduğum diyarda, o kuru ıssız yerde, Petrol değil masaldı lâmbalarında yanan Neş’elerim geride kaldı eski günlerde…
Bonus: Seni Düşünmek – Nazım Hikmet Ran
Seni düşünmek güzel şey, ümitli şey, Dünyanın en güzel sesinden en güzel şarkıyı dinlemek gibi bir şey… Fakat artık ümit yetmiyor bana, ben artık şarkı dinlemek değil, şarkı söylemek istiyorum…
Türk şairlerinden kaleminden çıkmış en iyi aşk şiirlerden bazılarını listeledik. Elbette listemiz çok daha uzun olabilir. Listemizde olmasını istediğiniz şiirleri ve şairleri yorumlarda paylaşabilirsiniz.