Eski Başkan Donald Trump, Beyaz Saray’a geri dönme çabası içinde, birbiri ardına mitingler düzenliyor. Çok değil bundan bir kaç hafta önce düzenlediği bir mitingte yeniden seçilmesi halinde “derin devleti ortadan kaldırarak demokrasimizi Washington’dan sonsuza dek geri alacağı” vaadiyle destekçilerini coşturmuştu.
Geçen yıl, hükümet karşıtı tutumuyla bilinen Branch Davidians Cemaati’nin lideri -kendi söylemiyle son peygamberi- David Koresh’in yerleşkesinin federal kuşatma altına alınmasının 30. yıldönümüne denk gelen ve aralarında çocukların da bulunduğu 75 kişinin ölümüyle sonuçlanan baskın sonrası Teksas’taki bir kampanya mitinginde Trump, şu sözleri söylemişti:
“Ya derin devlet Amerika’yı yok eder ya da biz derin devleti!”
Trump “derin devlet” terimi sık sık, ABD istihbarat camiasındaki muhbirleri, bilgi sızdıranları ve kendi isteklerine mutlak bir şekilde uymayan hükümet bürokratlarını suçlamak için kullanıyor. Bu, bir noktaya kadar, The Secret Life of Walter Mitty filminde görülen histerik fantezilerde, her yerde düşman gören, hatta Demokrat Parti genel merkezine zorla girilmesi emrini vermesine ve ardından adaleti engelleyerek bunu örtbas etmeye çalışmasına rağmen Watergate skandalının bir sonucu olarak başkanlıktan istenmeyen istifası için onları suçlayan Başkan Richard Nixon’ın kişiliğini yansıtıyor.
Trump’ın kendisini, “derin devlet tarafından kirletilen” Amerikan toplumunu, kültürünü ve hukukunu yeniden yapılandırmak için yürütme gücünden faydalanmaya hevesli mesihçi, güçlü adam olarak gösteriyor. O halde soru şu: Bir ‘derin devlet’ var mı? Ve eğer varsa, derin devlet nedir? Mehmet Ağar’ın DP seçimlerinden zaferle çıktığı zaman verdiği “Derin olmayan devlet mi olur?” söyleminden hareketle bu soruya gözü kapalı olarak “Evet” yanıtını vermekte hiçbir beis yok. Coğrafya, ülke, dönem farketmeksizin bu cevabı vermekte de sorun olmayacaktır. Fakat “derin devlet” olgusu gerçekten de Trump’ın iddia ettiği gibi bir yapıya sahip mi?
DERİN DEVLET KAVRAMININ KÖKENLERİ
Google’da ‘derin devlet’ yazıp arattığınız vakit karşınıza şöyle bir tanım çıkıyor:
‘Derin devlet, bir devletin siyasi liderliğinden bağımsız olarak kendi gündem ve hedefleri doğrultusunda faaliyet gösteren, potansiyel olarak gizli ve yetkisiz güç ağlarıdır. ABD özelinde ise FBI ve CIA bünyesindeki federal hükümet üyelerinin, diğerlerinin yanı sıra, seçilmiş Birleşik Devletler hükümetinin yanında veya içinde güç kullanmak için üst düzey finansal ve endüstriyel kuruluşlar ve liderlerle birlikte çalışmasından oluşan birimlerin tamamı.”
Esasen derin devlet kavramı dünya literatüründe, QAnon ya da Pizzagate gibi komplolarla ilişkilendirilen bir “gölge hükümet” olarak biliniyor. Bu komploların birçoğu incelenmemiş hatta temelsiz oldukları kanıtlandı. Fakat başta Trump destekçileri olmak üzere pek çok Amerikalı, Amerikan hükümetinin iplerini gizlice elinde tutan seçilmemiş yetkililerden oluşan bir örgütün varlığına ikna olmuş durumda.
İngilizcede “deep state” diye anılan terim, Osmanlı Türklerinin Avrupa’daki topraklarının çoğunu kaybettiği Balkan Savaşları, I. Dünya Savaşı’ndan sonra İstanbul’un işgali ve Yunan, Fransız ve Ermeni güçlerine karşı üç cephede verilen Kurtuluş Savaşı’nı kapsayan zaman diliminde Türkiye’deki paramiliter ve suç unsurlarından devşirilen adamların yer aldığı “derin devlet” kelimesinin tam karşılığı hatta doğrudan tercümesidir.
Komplo teorisyenleri derin devleti sadece 1961’de ABD destekli başarısız Domuzlar Körfezi Çıkarması fiyaskosundan değil, aynı zamanda 1963’te Başkan John F. Kennedy’ye düzenlenen suikasttan da sorumlu tutuyorlar.
Çelişkili bir şekilde, bugün Amerikalıların derin devlet olarak adlandırdığı şey Kennedy yönetimi altında serpildi.
16 Ekim 1962’de ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı McGeorge Bundy, Kennedy’ye Küba üzerindeki bir U-2 keşif görevinin Sovyet orta menzilli balistik füzelerini, 1.200 km menzile sahip nükleer kapasiteli silahları fotoğrafladığını bildirdi. Başkan’ın, ne yapılabileceğini görmek için danışmanlarıyla birlikte bütün gece uyumak yerine, şehrin diğer ucundaki Georgetown’da, o dönemde ülkenin en etkili gazete köşe yazarı gazeteci Joseph Alsop’un evi olan 2720 Dumbarton Street’teki bir kokteyle gittiği bildirildi.
Ayrıca CIA’in gelecekteki direktörü William Colby, Sovyetler Birliği’nin eski büyükelçisi Charles Eustis Bohlen, CIA’in o dönemki direktörü Allen Dulles, CIA’in kurucularından ve 1950’ler boyunca operasyonlarında önemli rol oynayan Frank Wisner ve ABD Yüksek Mahkemesi’nde yardımcı yargıç olarak görev yapan Felix Frankfurter de toplantıda hazır bulunuyordu. Bu kişilerin hepsi birbirlerinden birkaç blok ötede yaşıyordu; Kennedy’nin de yakınlarda bir evi vardı.
Başkan bu toplantıda danışman kadrosunun altını oymuyordu. Bunun yerine, özellikle de ABD siyasetinde çok fazla güce ve etkiye sahip oldukları için, kendisine ne yapması gerektiği konusunda tavsiyelerde bulunacaklarına güvendiği bu “seçilmemiş yetkililerden” tavsiye alıyordu.
2016 yılında eski Cumhuriyetçi kongre çalışanı Mike Lofgren, The Deep State: The Fall of the Constitution and the Rise of a Shadow Government adlı kitabıyla derin devlet kavramını popüler hale getirdi. Lofgren, derin devletin birbirinden bağımsız olmakla birlikte benzer bir hedefe sahip olan finans, ordu, endüstri ve istihbarat örgütlerinin birleşiminin doğal bir evrimi olduğunu gösterdi. Ona göre bunun tek bir amacı vardı o da para ve güç sahibi insanların siyasi bağlılıklarından bağımsız olarak para ve güçlerini ellerinde tutmaya devam etmelerini sağlamak… Daha basit bir ifadeyle derin devlet, Ulusal Tüfek Birliği, Koch Kardeşler ve İsrail yanlısı AIPAC gibi lobicilerden oluşan “seçilmemiş ama seçkin” bir gruptur.
Roma tarihini bilenler için, İmparator Caesar Augustus tarafından M.Ö. 27 yılında kurulan Praetorian Muhafızları bir derin devlet olarak kabul edilebilir. MS. 41 yılında Caligula’nın yerine Claudius’un geçmesi ya da İmparator Pertinax’a suikast düzenledikten sonra imparatorluğu açık arttırmayla Didius Julianus’a satmaları gibi sayısız imparatoru görevden almış, hatta öldürmüşlerdi.
Akademik literatürde devrin devlet tartışmalarında en çok atıf yapılan şu söz de konunun sadece “devletle” alakalı olmadığını “derinlik” algısının “yönetilen” her kurum ve kuruluş hakkında da cari olduğunu göstermesi açısından önemlidir:
“Floransa Başpiskoposluğu’nun Şansölyesi olarak temel sorumluluğum, bir piskoposluktaki her şansölyenin yapması gerektiği gibi, başpiskoposumun kamuya açık her türlü idari işlemini onaylamaktır. Zaman zaman, hukuka ve/veya İtalya medeni hukukuna uygun olmadığını düşündüğüm için amirimin iradesini fiilen engelleyerek bir kararnameye imza atmaktan kaçınmak zorunda kaldım ve bu da istenmeyen tartışmalara neden oldu. Bu benim derin bir kilisenin parçası olduğum anlamına gelmez.”
Derin devlet elbette yeni bir şey değil. Zira tarih boyunca farklı şekillerde var oldu. Yeni olan ise tıpkı Kurtlar Vadisi ile ülkemizde modalandığı gibi ABD’de şu an ortalıkta dolaşan paranoya ve teoriler hatta histeriler…
Trump, 140 yılı aşkın bir süredir yürürlükte olan kamu hizmeti korumalarını ortadan kaldırmaya çalışmakta ve “tüm yürütme organlarını” istediği zaman ortadan kaldırmaya adeta yeminli. 2016’da seçilmesi halinde Hilary Clinton’ın özel e-posta kullanımını araştırmak üzere özel bir savcı atayacağı sözünü verdi ve Clinton’ın hapse gireceğini öne sürdü.
Trump’ın derin devlete karşı başlattığı haçlı seferindeki ironi, bunu başarmak için bir derin devlet, yani ülkenin federal kurumları üzerinde kendisine sadık güçlü bir bürokrasi yaratması gerekecek olmasıdır. Yani, derin devleti yok etmek için yeni bir derin devlet oluşturacak. Dolayısıyla aslında hiç kimse “derin devlet”e karşı değil. Karşı olunan “bizden olmayan” bir “derin devletin” varlığı… Kaldı ki bu durum sadece ABD için değil yakın siyasi tarihimizde de görüldüğü üzere ülkemiz için de aynıyla vakidir.